Saturday, June 10, 2006

TUT'ANKA'MONDIALE


k'arala
suyun f 'arkında
değilsin
üç günde

b'öldük
s'arı dünyayı gamsız
k'oymadık içine

doğru
ç'özdük durduk öylece
d'erim yok
y'erim yok
t'erim çok

s'ensiz b'oysuzum
a benim

zor d'işim
d'olmuyor böylece

Wednesday, March 29, 2006

KISA'S


aravermedenyazmalıderleryabudaoylebırseyhattabirebiruygulamasıbuişin

durupdinlenmeyiayıpsaydımbuncazamandırsonunudameraketmedimbugidişin

şimdikalemtutmayıöğreneliberikızılcakıyametkoparolduelimleaklımarasındakiyolda

geldelafantalişinyoksaheruzuvdanbirsesçıkıyorbendededimbildiğiniziyapındidişin

birgünvarkenbaşladıkişe
kesinbudaoynarkapalıgişe
hayatımızfilmolmuşmeğer
başıdasonudahepklişe

onbeşaralıkikibinbeş

Friday, March 17, 2006

kibanne


mor elmayı yedin de ne oldu
git beni e. batur'a şikayet et
dogu-batı divanının üstünde tepindim dün gece
cam açık yattık
herkes bizi gördü
elindeki horoz şekeri
sakın çevirme ingilizceye
beni seçme bu sefer
yeşerttiğin yeter ansız anılarını her görüşümde
belki bu kaçmalar biter
belki bu kaçmamalar bitmez
belki yerime koyduklarını taşıyamaz için
sen neden uçamazsın ki?
bak bir bu bana
hat galatmış bana ne
imla galatmış sana ne
oyun bitmez mi dedik?
tek de olsam bitmez
pembe martını da al sok...
böreği yemeden aklına gelmeyeyim
annen

Monday, March 13, 2006

git-medi-kal



sözü tüketmiş sözyazar
pek boylu değil kanadından düşen tüy
şeritlerime dar geliyor Barthes
kim çözer dilimi
kim okur beni tersten?
Nuh'la yatmamış ol bu sefer
Gemideki eş-siz varlığı oyna
ki
siz-eş olun bana
oklüder kapakçığımdaki
tek dikişli implant ol
hekim ben

129


dikdörtgen bileğin
yeşil dirseğin
ç'elimsiz gözlerin varmış
esnerken aniden
hamle yapar ruhun
gözyaşı akıtan damarından
dışarı dışarı
y'anımda duruşun
h'uyuma uyuşun
yeter mi?

annuit coeptis


yenildik
biçildik
"kendi kaderine kravat koy"
biz çıplaklaşmaya seçildik
boynumuz borçsuz kaldı artık
kırılması ne mümkün ışığın
(t)opak (t)ellerin (k)esintisinden
bir kalan olmamış yas(ak)lanacak
(g)öç zamanı artık...

geldik mi?


kendimle deli divane gibi uğraş uğraş, nereye kadar?
sonumuzun herkeslerden farklı olabileceğini sanmak işime yaramıyor ki!
ki, zaten doğru da değil, muhtemelen, elindekini kaybederken herkes aynı, sanırım
çuvallarca anı yüklemeye kendimi bu kadar alıştırmamış olsam belki de şimdi başka yollarda olurdum...

baş ağrısına da çare sensin,
dilimdeki pütürlere de
saç dökülmesine de,
deja-vu'lere karşılık,
elimdeki tek çözüm(ü)sün(:)
yedim bitirdim derken yüzüme sinen ifadenin
ya da hangi lafın nerede kendini göstereceğinin
tam anlamıyla bilinmenin kime kısmet olacağının
yetişemediğimiz her güzelliği yeniden tutma umudunun
kesmeşeker boyunda mutlulukların keşfinin
ense köküme ilişen kesif ağrının yakı formülünün

biraz da,
sızlanmadan,
hızlanmadan,
olduğun yerde,
saymamı sağlarsan

bu iş biter...

Thursday, February 23, 2006

neredenbildiğimineredenbileyim?


keskin gıcıklığım yine su yüzüne çıktı
yazıp kaydedilmeyen herşeye sinirleniyorum
beni kısmen tanıdıklarını söyleyenlere de
böyle nereye kadar derken bir de olur olmaz
yolcular dikiliyor karşıma, kilitliyorlar beni
sanki kaçacak yerim yokmuş gibi geliyor
halledilen herşeye inat, ben de çözümsüz
bir başıma, halsiz kalayım istiyorum
boş yemek tabaklarıyla konuşup
sırası geçen yarışmacıların sırtını sıvazlamak
eski takvimlerden uçak yapıp
sevmediğim adamların gözüne sokmak
istiyorum

yâd


bizi mi eskitti
biz mi eskittik
sadece bu kadar
kısa harf değişimi
veya anlık görüntü
olabilir mi
yoksa sadece
dağılıp bir yerlere
resimleri mi tuttuk
kendi yerimize

çok an geçer
kalır az anı
unutur mu hiç
insan yaşananı

kesmeli resimleri
yokolası tadları da
kalan yaldızlı simleri
oyuna sok ilk yarıda

Monday, January 30, 2006

ummandan belli suyun rengi


bugün şehrin göbeğine daha başka bir hevesle gittim.
o göbek benim için bir cenin olabilecek mi,
beni içinde ne kadar uzun bir süre tutabilecek,
ne ile besleyip, ne kıvamda gün ışığına fırlatacak,
o beklenen "doğuş"tan sonra bana ne kadar,
nasıl annelik yapacak?
hep "baba" bildiğim "öbür" yakayı hiç mi
göstermeyecek bana, yoksa arasıra giydirip
güzel ziyeretlerle mi hoş tutacağım gönlünü?
elimden tutup yakın uzak demeden başka
komşulara gezmeye götürecek mi beni?


Saturday, January 28, 2006

TSCHEI


" soğuk ve şekersiz çay gibisin
ne içimi ısıtıyorsun,
ne ağzımda güzel tat bırakıyorsun
sadece uykumu kaçırıyorsun"


josephine

Tuesday, January 24, 2006

miçoloji


damlasız
duruyor
hava bugün
iliğime geçen şeritlerde adı varmış
kalk, ne bu cehalet,
Therapeia!
üç kulaçtan sonra
özgürsün fikir
makaslara emanet o bembeyaz sayfam
keşkelerim de yolda,
akşama varırlar
gemim batsa da
bırakmaz dert tayfam
gömülmez bende kalır yolunmuş sırlar
nedir kapısında beklediğin
haber?
nedir damarında akan
gözyaşları?
sürtünmen geçti mi
çizik duvarlara?
en basitini buldun mu
sırça lafların?
eğer...

Friday, January 20, 2006

BUSHGRIBS


George W. Bush finally understood
what the Bird Flu is,
and he decided to confront it.
The first measure he is going to take is
to destroy completely the Canary Islands and Turkey.

Thursday, January 19, 2006


"usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, ofset duyarlılıklardan, kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği, kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum"

il me semble..


korkarım tanışacağız sizinle
birkaç film seyredeceğiz belki de
ellerim tanışacak ellerinizle
seveceksiniz beni uzun uzun
içimde telaş olacak aşkınız
bir başka bakacağım günlere
dünler dahi değişecek gözümde
seveceğim sizi, hem de çok

Tuesday, January 17, 2006

kitabe-i seng-i mezar


-Acizliğime sadece ve gerçekten ortak edebildiğim kelimeleri kendi içim gibi daha da karartarak yazacağım. Kendi kendinizi tanı(mla)mada kendinize duymadığınız güveni etrafınıza bu kadar duyarken, bağlanmayı umduğunuz bir umudun sizi iki lafla tepetakla etmesi, haftanızı, ayınızı, belki de "bundan sonra"nızı size zehir etmeye yeter de artar bile.

-Hele bu "anlamsız" saydığınız fırçaların sizle olan biten bütün bağları koparmak adına üretilmiş, güdümlü mallar olduğunu, üreticisini sizden, sizi üreticisinden "soğutucu" bir işlev görmek üzere tasarlandığını ufak ufak sezmeye başlamışsanız vay halinize!

-Sizi yıkan balyoz darbelerine bir yenisini daha eklemeye gönüllü olduğuna inanmak istemediğiniz birine karşı özel bir şeyler hissedip hissetmemeyi bir kenara bırakın, onunla sizin aranızdaki köprülerin ağır bir deprem geçirmiş gibi yalpaladığını, kendi içinizde titreyen bam telinize benzediğini ve olayın ilk şokunu doyasıya yaşamanın verdiği ağır yükün, kaç gündür canınızı sıkan şeylerin üzerine eklenmesiyle iyice çekilmez olduğunu içinize söyleyip kabul ettirmek için didinmek, bünyenin kaldırabileceği bir şey değilmiş.

Monday, January 16, 2006

yaymışım ben


huzursuzdur
çok tecrübe edinmek ister.
kurulup kök salması biraz zaman alır.
sporcu, kumarbaz, filozof ve maceraperesttir.
neşesini sürekli muhafaza eder.
hemen her konuda söyleyecek bir iki kelimesi vardır.
işinde gerçekten titizdir.
bağlanmaktan kaçar.
çoğunlukla ilgisiz ve çocukça davranır.
idealist, sevecen, iyimser bir romantiktir.

köykahvesikapısında


kelimelere kanmış bulunmaktayım
birden köşebaşından üzerime fırlayıveren bir köpek gibi
dikiliverdi kelamlar önüme
yaşlandığımı
biraz
taşlandığımı
iyice
yüzüme vurmak için
kılıfımdan çıkaramadım dilimi
doğrultamadım kafana
sıkamadım sözümü
bitmeye yüz tutmuş kalemle not alma beni defterine, keşfettiğin her yanlışın telifi de bende. Uç, bu cuma gel buraya, unutulur dediğin dili doğur batıdan
yemyeşil çölü geçerken
yün kazağını çıkarma
kelimelere sen de kanma

fart-time



fart-time bir iş arıyordu
geçmişine kadife perdeler baktı hacılardan
şol cehenneme park ettiği lastiği de yanmış
kesmeşeker adamı, deli değneği
yetişememiş son çeyreğine öldüğü asrın

ilk kez mi deja-vu
ilk kez mi suçluluk?
ben neşeli koynunda ağlayan
sabır annenin yanında
çelimsiz yüz bin çocuk

ben ölümle kalkmadım ki anne
yarımı aldı sadece, kalanla da
yetinmek yeter mi bana hiç, ki
bir nokta sarmaz beni, evren ol
o zaman istifa ederim, çay süzgeçliğinden

Sunday, January 15, 2006

kendimegetirenkendimim



bunu benden sakın h'umma
yetişemediğin trenler yerine ulaştı
o koskoca sevimsiz hevesin gibi
çatısı akıtan bir otobüse binersen anlarsın,
hızlandıkça ıslanmanın
ıslandıkça rahat-sızlanmanın
sızlandıkça geçmemenin
seviye-sizliğini
koşarak
sekerek
ya da sürünerek gelme
dur durduğun yerde
ben bize yeterim