Monday, January 30, 2006

ummandan belli suyun rengi


bugün şehrin göbeğine daha başka bir hevesle gittim.
o göbek benim için bir cenin olabilecek mi,
beni içinde ne kadar uzun bir süre tutabilecek,
ne ile besleyip, ne kıvamda gün ışığına fırlatacak,
o beklenen "doğuş"tan sonra bana ne kadar,
nasıl annelik yapacak?
hep "baba" bildiğim "öbür" yakayı hiç mi
göstermeyecek bana, yoksa arasıra giydirip
güzel ziyeretlerle mi hoş tutacağım gönlünü?
elimden tutup yakın uzak demeden başka
komşulara gezmeye götürecek mi beni?


Saturday, January 28, 2006

TSCHEI


" soğuk ve şekersiz çay gibisin
ne içimi ısıtıyorsun,
ne ağzımda güzel tat bırakıyorsun
sadece uykumu kaçırıyorsun"


josephine

Tuesday, January 24, 2006

miçoloji


damlasız
duruyor
hava bugün
iliğime geçen şeritlerde adı varmış
kalk, ne bu cehalet,
Therapeia!
üç kulaçtan sonra
özgürsün fikir
makaslara emanet o bembeyaz sayfam
keşkelerim de yolda,
akşama varırlar
gemim batsa da
bırakmaz dert tayfam
gömülmez bende kalır yolunmuş sırlar
nedir kapısında beklediğin
haber?
nedir damarında akan
gözyaşları?
sürtünmen geçti mi
çizik duvarlara?
en basitini buldun mu
sırça lafların?
eğer...

Friday, January 20, 2006

BUSHGRIBS


George W. Bush finally understood
what the Bird Flu is,
and he decided to confront it.
The first measure he is going to take is
to destroy completely the Canary Islands and Turkey.

Thursday, January 19, 2006


"usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, ofset duyarlılıklardan, kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum 'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği, kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum"

il me semble..


korkarım tanışacağız sizinle
birkaç film seyredeceğiz belki de
ellerim tanışacak ellerinizle
seveceksiniz beni uzun uzun
içimde telaş olacak aşkınız
bir başka bakacağım günlere
dünler dahi değişecek gözümde
seveceğim sizi, hem de çok

Tuesday, January 17, 2006

kitabe-i seng-i mezar


-Acizliğime sadece ve gerçekten ortak edebildiğim kelimeleri kendi içim gibi daha da karartarak yazacağım. Kendi kendinizi tanı(mla)mada kendinize duymadığınız güveni etrafınıza bu kadar duyarken, bağlanmayı umduğunuz bir umudun sizi iki lafla tepetakla etmesi, haftanızı, ayınızı, belki de "bundan sonra"nızı size zehir etmeye yeter de artar bile.

-Hele bu "anlamsız" saydığınız fırçaların sizle olan biten bütün bağları koparmak adına üretilmiş, güdümlü mallar olduğunu, üreticisini sizden, sizi üreticisinden "soğutucu" bir işlev görmek üzere tasarlandığını ufak ufak sezmeye başlamışsanız vay halinize!

-Sizi yıkan balyoz darbelerine bir yenisini daha eklemeye gönüllü olduğuna inanmak istemediğiniz birine karşı özel bir şeyler hissedip hissetmemeyi bir kenara bırakın, onunla sizin aranızdaki köprülerin ağır bir deprem geçirmiş gibi yalpaladığını, kendi içinizde titreyen bam telinize benzediğini ve olayın ilk şokunu doyasıya yaşamanın verdiği ağır yükün, kaç gündür canınızı sıkan şeylerin üzerine eklenmesiyle iyice çekilmez olduğunu içinize söyleyip kabul ettirmek için didinmek, bünyenin kaldırabileceği bir şey değilmiş.

Monday, January 16, 2006

yaymışım ben


huzursuzdur
çok tecrübe edinmek ister.
kurulup kök salması biraz zaman alır.
sporcu, kumarbaz, filozof ve maceraperesttir.
neşesini sürekli muhafaza eder.
hemen her konuda söyleyecek bir iki kelimesi vardır.
işinde gerçekten titizdir.
bağlanmaktan kaçar.
çoğunlukla ilgisiz ve çocukça davranır.
idealist, sevecen, iyimser bir romantiktir.

köykahvesikapısında


kelimelere kanmış bulunmaktayım
birden köşebaşından üzerime fırlayıveren bir köpek gibi
dikiliverdi kelamlar önüme
yaşlandığımı
biraz
taşlandığımı
iyice
yüzüme vurmak için
kılıfımdan çıkaramadım dilimi
doğrultamadım kafana
sıkamadım sözümü
bitmeye yüz tutmuş kalemle not alma beni defterine, keşfettiğin her yanlışın telifi de bende. Uç, bu cuma gel buraya, unutulur dediğin dili doğur batıdan
yemyeşil çölü geçerken
yün kazağını çıkarma
kelimelere sen de kanma

fart-time



fart-time bir iş arıyordu
geçmişine kadife perdeler baktı hacılardan
şol cehenneme park ettiği lastiği de yanmış
kesmeşeker adamı, deli değneği
yetişememiş son çeyreğine öldüğü asrın

ilk kez mi deja-vu
ilk kez mi suçluluk?
ben neşeli koynunda ağlayan
sabır annenin yanında
çelimsiz yüz bin çocuk

ben ölümle kalkmadım ki anne
yarımı aldı sadece, kalanla da
yetinmek yeter mi bana hiç, ki
bir nokta sarmaz beni, evren ol
o zaman istifa ederim, çay süzgeçliğinden

Sunday, January 15, 2006

kendimegetirenkendimim



bunu benden sakın h'umma
yetişemediğin trenler yerine ulaştı
o koskoca sevimsiz hevesin gibi
çatısı akıtan bir otobüse binersen anlarsın,
hızlandıkça ıslanmanın
ıslandıkça rahat-sızlanmanın
sızlandıkça geçmemenin
seviye-sizliğini
koşarak
sekerek
ya da sürünerek gelme
dur durduğun yerde
ben bize yeterim