Monday, July 21, 2008

> I - <

hiç olmuyorduk biz,
ne zamandır da yoktunuz zaten
umudu kesiyordum efendim

denk gelmek bizlik değildi, hırçın zamanın yorduğu
güzel, tırpanlı meleklerdik
kendini bilen:

herşey söylenmiştir, kalanlar kanamasın'dır
biraz umutsuz da olsak biliriz
her kokunun farkını
her yolun derinliğini

bize seçilmemiştir bunlar
kendine çalışır o

lipput

bir minderde bulursun
geçirmeyen ruhun eski
kent-iliğinden çıkmıştır
laftır

koyunca koyamayınca
istemeden doyamayınca
sessizdir sizin sızılar
sezdirir çoğunlukla

o teras öğretti
suyu koklamayı
havadan geçerek

bu büyüden inen baykuşa
tılsımlı tasarımlar borçlusun
hediyedir, hayatta kaçmaz

bir bardak şeker
bir bardak semen
bir de tuvalde
bulunuyorsun




Friday, April 25, 2008

öykünürsenböyleolur

duygunun akla kurban gittiği
sevginin yolun başında bittiği

baykuşların acı acı öttüğü
bir yerdeyim

yaşlanırken iyi kötü
bulamıyorum o eski iyi niyeti
ölüm dediğin hayatın bir üst katı
ben de hala soruyorum; nerdeyim
çağıran her sesin giderim peşi sıra
binparça ettim kalbimi böle ayıra
tozdan seçilmiyor en parlak hatıra
sönen hayat oyununda son perdeyim

Friday, March 28, 2008

P. Haavikko 2

Dedem, Kraldı, bildiğiniz gibi
deliydi de
herkesin içinde (?) şiir yazardı

Savaş istiyorsunuz,
buyurun savaş

Dimdik yürürsünüz,
askerler gibi, taarruzdan önceki histeriyle
Histeri hiç iyileştirilemeyen bir hastalık,
histerik olan da kazanandır, vazgeçemeyen

Konuşmak anlamsız, şiir okuyayım:
Öyle yoğun ki sis, su köprüden görünmüyor.

Çiçekler coşmaya başladı,
anlamsızca ölüverecekken.

P. Haavikko

Emin olun,
ta kendisiydi,
başkası değil
bizzat tanışmıştınız

Dünya,
birinin dediği gibi müphem ve
kinayeli bir varlık da değil,
çok eski ayinlerle işi olan,

işte bu yüzden, adını söyleyince
hiçbirşey anlayamadınız
hızlı konuşur zira, herşeyi
bir çırpıda deyiverir.

Thursday, March 06, 2008

fsntng

kompartmanlarında uzun uzun
sevişilen bir kara tren gibiydin
çok severdik seni,
hep sendeydik,
kedilerimizle geldikçe
ağrılarımız hafiflerdi, değil mi?

körüklü otobüslerce taşındım
en çarpık çatılarda kaybettim
haritaların izdüşümündeki tatsız rengi
şimdi kuzeye uzanıyorum biraz izninizle
ara(ba)yı soğutmak için

çiziklerimle rahat bırakın beni, bütün dünyaya basketbolu
sevdirmeden ölmeyeceğim, çadırda geçireceğim bu yılbaşı tatilimi
en büyük en gerekli en sağlıklı
engerek yılanlarından öcümü alacak
kayalıkların y'anal yüzeylerinde volta atan
denenmiş-az pişmiş escargot'lar

kendinizi bu loş karanlığa atın ki
adi söz düellolarında kalmayın
kaybetmeyelim sizi ki
sürsün fa-son-tan-go-go-muz

dünden sana

- Yarın nasıl olmalısın, biliyor musun?
- Artık şehir hatları daha ince, daha güzel...
-Suyun kokusuna da hasret insanlar artık
-Sense korkuyorsun ondan
çöle meylediyorsun,
çöl uzak

Ivalo

çoğunlukla, işbirliğindeydiniz
birden ışıklar açılır
farkedilirdiniz
hatalarınız düzeltilmeden
yakalanıverirdiniz

Biz de hep aldanırdık
hesap tutamamanın cezası
kayıtsız kalmanın bedeli
ve
eşitsizliği kabullenmenin yorgunluğu
susmanın diyeti

hiçbiri azaltmadı da,
yokluk duyurdu sesi
kendimize
bizi

04.02.2008, köprü

durup kalkan bir araba gibi, yavaşlamayı
emniyet sayarak seyrediyoruz

sadece bana alkış tutanların eşliğinde
hızlanabiliyoruz

kubbemin kurşunları çalınıyor,
üşüyor revnaklarım
son cemaat yerime
musallalar yerleştiriliyor

sularım durgunsa da
ben deliyim, y'akarım
siz beni büyük sayın
ben harfler kadarım

Z-F

YILLAR SONRA ESKİ BİR "ARKADAŞ"LA KONUŞABİLENLER
GEÇMİŞE DÖNÜK HİÇBİR ACI TAŞIMAZLAR ZATEN

GÖZÜM KARARDIKÇA YAZDIM
AYDINLANSIN DİYE

b'eşlik

dört eşit çantasınız
dört yırtık naylon tobra
dört odalı bir ev
bir ağaç
bir yer
bir gök
bir çizgi
olamadınız

ve yırtıldıkça seviniyorsunuz

01.12.07, 02:35 express

Geceleriniz aynıdır sanırım
delişmen rüyalarda
tazeler kovalarsınız
yan yatmış başınız
yine de mağrur,
bu bir dokunma hissi yaratır
-inanın
sözden ötesini görebiliyor
öteye geçebiliyorsanız sözden
bu gece
gecelerimiz aynı olsun

Thursday, February 28, 2008

cevab-ı kitabe-i seng-i mezar

aralıksız mı bilirdin nefes almaları?
cereyanların kavgası mı üşütürdü tenini?
yoksa
cam altlarında saklanan tüylü dostların gibi
ıslanarak mı ölmek isterdin bir defa olsun
dönmeyeceksin,
olmayacaksın,
bir rengin de kalmayacak
ne de tozların
hepsi savruldu çünkü,
içimdeki denize
dibe...

Ph_1

Emin olun,
ta kendisiydi;
başkası değil,
bizzat tanışmıştınız

Dünya,
birinin dediği gibi müphem ve kinayeli bir varlık değil
eski ayinlerle yürüyen

İşte bu yüzden,
adını söyleyince
hiçbirşey anlayamadınız
Hızlı konuşur zira,
herşeyi bir çırpıda söyler.

pH

zmnsz

eskiden ilmekleri büyüktü günlerin
sağlamca sarılırdı akşamla sabah
şimdi ne akşamlar sabahı soruyor
ne sabahlar akşamı biliyor
vakit ya çok geç, ya erken
ertelemelerden geçilmiyor
beklentilere bağlı umutlar
zamanın girdabında seçilmiyor
çok tüketilir oldu zaman, yenilenmeksizin
yerine koymayı bilmez insan,
gider dönmeksizin
ama siz durmayın,
devam edin hissetmeye
nasılsa neşe de sizin,
hüzünlenmek de sizin

s'aklan'daç

sağımda bir ışık

solumda bir gölge
arkamda bir yol
önümde bir uçurum


üstümde
sen








sobe!

T'AIKA

aika: time
aviopari: married couple
ei lankaan: not at all

so it goes,
we-drowning down
deep in danger-
do not feel so
as above clouds
and yet,
pine trees will not hurt
as fines of hearts rush in
to make you uncomfortable
with a sole existence
of casus belli-s
of reasons-to-die's
of what life stands for

Wednesday, February 27, 2008

dostuma


dostum,

göründüğüm gibi değilim.

görünüş sadece giydiğim bir elbisedir.

senin sorgularından beni,

benim kayıtsızlığımdan seni koruyan,

özenle örülmüş bir elbise.


benim içimdeki ‘ben’, dostum,

sessizlik içinde oturur,

sonsuzluğa dek kalacak orada,

doyulmaz, erişilmez.

ne söylediklerime inanmanı,

ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim

çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden,

yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.

‘rüzgar doğuya esiyor’ dediğin zaman ‘evet, doğuya esiyor’ derim:

çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil,

deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.

denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın,

zaten anlamanı da istemem.

bırak denizimle başbaşa kalayım.

senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir:

böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öğle vaktini

vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım;

çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir,

ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin

görmemenden, duymamandan hoşnudum ben.

bırak gecemle başbaşa kalayım.

sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim

o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,

‘arkadaşım, yoldaşım’

ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’

çünkü cehennemimi görmeni istemem.

alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktır.

senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.

bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.

sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin;

ben de sen hoşnut olasın diye

bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim

ama içimden senin sevgine gülerim.

gene de gülüşümü göresin istemem.

bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.


dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın;

hayır sen eksiksizsin

ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum.

oysa ben deliyim.

ama gizliyorum deliliğimi.

bırak deliliğimle başbaşa kalayım.

dostum,sen benim dostum değilsin,

ama ben bunu sana nasıl anlatacağım?

benim yolum senin yolun değil,

gene de birlikte yürüyoruz

elele.


h.cibran

kdnlr svnz


Kadınları seviniz;
kıymetlendiriniz.
Çokça okşayıp
heveslendiriniz;
sabırla, gayretle
onları mutlu ediniz:

anahtar kilit içinse
kilit de anahtar içindir;
bunu böyle biliniz